Adres Değişikliği

http//:viranbagpostasi.blogspot.com adresinde yazılarımız devam ediyor.

WordPress Tarzı Yorum

Blogger sonunda WordPress tarzı yorumu kullanıma sokmuş bulunmaktaymış. Blogger’ın zorlu yorum gönderme devrini de böylece atlatmış olduk. internette blog için yenilik ararken bulduğumuz bilgiler karşılığı sitemizi biz de hemen bu yeni yorum yöntemine çevirdik. Siz de blog sahibiyseniz ve böyle bir yorum gönderme sekmesi isterseniz buraya tıklayarak daha detaylı bilgi sahibi olabilirsiniz.

Say Baştan…

Windows 3.1’i tanıyalı ve “Aslan Kral” çizgi filmine gideli 14, mahalle maçında kurtardığım topun şiddetiyle kalenin içine yıkılıp alay konusu olalı 11, büyünce astronot olma fikrinden vazgeçeli 13, 3. Dünya savaşının yapıldığını sanıp “4. Dünya Savaşı” adını verdiğim çocukluk dönemi romanımı (roman dediğime bakmayın bi’ 30 sayfa ya var ya yoktu. Gerçi geleceği gördüğümden midir bilinmez savaşı Çinliler kazanıyordu) yazalı 12, “ya da” kelimesinin ayrı yazıldığını öğreneli 10, bir kıza sevgili sıfatını vereli 13, ilk bilgisayar oyunumu oynayalı 15 (Prehistoric miydi neydi), Fifa 99’la sabah akşam oynayalı 9, korsan CD’cilerden film almaya başlayalı 10, Sovyetler birliğinin sadece bizim koridordaki eski haritada yaşamaya devam ettiğini öğreneli 11, İngilizce hocası eksikliğinden ilk okul beşinci sınıf derslerinde hocalık yapalı 12, ingilizce muafiyet sınavını geçemeyip üniversite hazırlığı okuyalı 3, köpeklerden korkmayı bırakalı 7, korku filmlerini izlerken ışık kapatmayı bırakalı 6, David Lynch’i anlamadığım halde anlamış gibi yapmaktan sıkılalı 4, Yılmaz Güney’in YOL filmi ile Cannes’da ödül kazandığını öğreneli 5, “Sofi’nin Dünyası”nı okumaya başlayıp bırakalı 11 (Sonra tekrar başladım büyüyünce tekrar bıraktım gerçi bu sefer epey de az kalmıştı ama huy işte) Msn messenger’e Windows Live Messenger demeye başlayalı 2, aradığım her şeyi Google’da bulmaya başlayalı 7, ICQ’da invisible olmayalı 10, internet cafelerde Counter oynayıp gazoz içmeyeli 8, çayı şekersiz içeli 6, Serkisofla tanışalı 10, birini gerçekten sevmek neymiş öğreneli 5, pazar akşamları Show TV’de Maraton izleyip çay içmeyeli nereden baksan 6, bisikletle mahallede gezinmeyeli 9, elleri bırakarak yokuş aşağı inmeyeli de 9 ve Devekuşu Kabare esprilerine gülmeye başlayalı nerden baksan bi’ 10 yıl oldu… 

En çok da mahalle maçında kurtardığım topun şiddetiyle kalenin içine yığılıp kalmak koyuyor. Hala aklımdadır o halim… Ayıptı resmen…
Not: İş bu yazı yazılırken önce tamamen fikşın şeyler düşünülse de “gerçekler acıdır biber de acıdır” mantığıyla tamamen gerçeklerden saptırılmadan yazılmıştır. Esen kalın…

60. Emmy Ödülleri Sahiplerini Buldu


Bir aralar Türkiye’de çakması yapılan (Sanırım kelebek melebek bir ismi vardı bu dizi ödüllerinin ya unuttum. Zaten bir yıl verilmişti sonra kayboldu) Televizyon Dünyasının Oscar’ı kabul edilen Emmy’nin 60.sı dün geceydi. En iyi Drama dahil 16 dalda aday gösterilen Mad Men dün geceye de damgasını vurup En İyi Drama Dizisi ödülünü aldı. Diğer drama dizisi adaylarıysa Damages, Mad Men, Lost, House, Boston Legal ve Dexter‘dı. Gene 17 dalda aday gösterilen komedi dizisi 30 Rock adlı dizi de En İyi Komedi Dizisi ödülünü aldı. Diğer komedi dizisi adaylarıysa şu şekildeydi: Curb Your Enthusiasm, Entourage, The Office, ve Two and a Half Men. 

Ayrıca geçen sezonki House MD dizisi sezon finalinin birinci bölümü olan “House’s Head” bölümü yönetmeni Greg Yaitenes En İyi Drama Yönetmeni ödülünün sahibi oldu. Bu bölüm dizi izleyicilerinin büyük kısmı tarafından House MD‘nin en iyi bölümü olarak değerlendirilirken, aynı zamanda en iyi televizyon dizisi bölümü olduğu hakkında yorumlar da yapılmıştı.


Ödül Listesinin Tamamı:

Drama dalında En İyi Senaryo: Matthew Weiner (Mad Men)

Drama dalında En İyi Yönetmen: Greg Yaitenes (House MD)
Drama dalında En İyi Kadın Oyuncu: Glenn Close (Damages)
Drama dalında En İyi Erkek Oyuncu: Bryan Cranston (Breaking Bad)
Drama dalında En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Dianne Wiest
Drama dalında En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Zeljko Ivanek (Damages)


Komedi dalında En İyi Yönetmen: Barry Sonnefeld (Pushing Daisies)
Komedi dalında En İyi Kadın Oyuncu: Tina Fey (30 Rock)
Komedi dalında En İyi Erkek Oyuncu: Alec Baldwin (30 Rock)
Komedi dalında En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Jean Smart (Samantha Who)
Komedi dalında En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Jeremy Piven (Entourage)

 

En İyi Mini Dizi: John Adams
Mini dizi dalında en iyi kadın oyuncu: Laura Linney (John Adams)
Mini dizi dalında en iyi erkek oyuncu: Paul Giamatti (John Adams)

En İyi Eğlence, Müzik, Komedi Programı: The Daily Show with John Stewart
En İyi TV Dizisi: Recount
En İyi Senaryo: Kirk Ellis (John Adams)
Eğlence programı dalında En İyi Yönetmen: Louis J. Horwitz

En İyi Reality Yarışma Programı: Jeff Probst (Survivor)

 

* Ödül listesini aldığım site için tıklayınız. Ayrıca Buradan ödül töreni video ve resimlerine de ulaşabilirsiniz.

 

Fifa 99 vs Fifa 09

Onsuz bir Açılış Düşünülemez 🙂

 

Yıl adından da anlaşılacağı 1999. Daha epeycene tıfıl bir kişi olmanın yanında oldukça da bilgisayar oyunu özlemiyle yanan yeni bilgisayar almış bir çocuktum. Bilgisayarlardan anlayan bir abim vardı “Mehmet Abi” bana Fifa 98’i vermişti bilgisayarımı kurduktan sonra oynayayım diye. Ama yıl 99 ve ben biliyorum bunun yenisi de çıkmış olmalı. Ankara’da her bilgisayar kullanıcısının da bir zamanlar uğrak yeri olan Maltepe Pazarı’nın yolunu tuttuk. Efendim bu Maltepe Pazarı şimdi taşındığı yerde değil eski yerinde o zamanlar, Maltepe Camii’nin üst tarafındaki yıkıntıların arasında. Yolunu bulmamı ise Camii’nin karşısındaki bir binaya çakılmış eşek kadar Altın Kızlar temalı Reklam panosu sağlıyor. Neyse gittim ve aldım Fifa 99’u. İşte kendimi tanıtırken saydığım sıfatların arasına Fifa oynarım sıfatını bu oyun soktu dostlar. Aldım kurdum ve bir Galatasaray’lı olarak kadrosunda bonus saçlı Hasan ŞAŞ’ı ve Knup adlı hangi yıllarda GS’de oynadığını bilmediğim bir zatı da barından takımımı seçtim. 




Bu benim Fifa’yla tanışmamdı aslında. A,S,D, W ve zaman zaman Q tuşunu hayatımın önemli bir noktasına koyan oyundu Fifa. Fatboy Slim’in o dehşet ötesi müzikleri, grafiksel menüsü, giriş filmi… CTRL tuşuyla kalecinin üstünden atlanılıp atılan goller, oyuncuları editleyerek yeni transferleri takıma monte etmeler alınmamış kupa, atılmamış goller bırakmamalar(Bir örnek olarak ortasahadan kendi yarattığmı Maradona ile attığım golü gösterebilirim). 
İşte böyle hayali bir oyunun içine gömülmüştüm. Sonradan anladım ki bu Fifa 99 sadece benim gibi herkes için özelmiş. Yani daha o zamanlar düşünün futbolcuların elleri sadece yumruk şeklinden ibaret ve göz çukurları blurlu şekilde karşımıza çıkıyorlar. Formaları dahil her şeyi belirli kalıplardan oluşuyor özel yapımlar yok. Ve bu oyun seviliyor. 


Neden mi?

Çünkü Fifa 99 ondan sonra gelen ve tek bildiği daha iyi görüntü veren Fifa’ların aksine güzel bir futbol oyunuydu. Gol atmanın
 tek düze olmadığı, oynanırlığı olan, istersen ceza sahası içinde yere düşüp hakemi kandırabileceğin (ya da aksine sarı kartı yiyebileceğin 🙂 bir oyundu. Gol sevinçleri ayrı bir güzeldi sonra. Poposunu iki tarafa sallayan aldair cafu roberto carlos üçlüsü değişmezimdi mesela gol sevinçleri arasında.

Ama yıllar geçtikçe hem EA oyun yapmayı daha güzel grafik yapmak sa
ndıkça ve PES denen (ki bana kalırsa bir türlü kanımın ısınamadığı bir oyundur ve güzel değildir) illet insanları sardıkça unutuldu Fifa. Ama işte bu 99 sürümü hep dillerde dolanıp durdu.



O yıllar çabuk geçti Fifa Ronaldo’nun isim hakkını alır oldu (Fifa 99’da Silva ismiyle vardı Ronaldo. Sonralarda No 9 adıyla anılmışlığı da var 🙂 koşma tuşu W yerini E ye bıraktı, Turkcell Super Ligi Fifa’ya girer oldu. Yıl geldi 2009’a dayandı. Yani Fifa 99 efsanesi onuncu yılındaydı. Bu herkes için bir anlam ifade ediyor olacaktı ki insanlar çok önceden konuşmaya başladı Fifa 09’u. EA’de bu ilgiyi karşılıksız bırakmamak için yaptıkları en iyi oyunu yaptıklarını söyleyip durdular. Bu efsanenin dönüşü anlamına da gelebilecek bir olay efsanenin sonu da. Ve evet Fifa 09 hala raflardaki yerini almadı. Ama geçenlerde Demosu internet ortamına düştü. Bu heyecanla bir çok kişi bu 1 GB boyutlu Demo’yu oynadı.
İlk izlenimler olarak diyebileceğim bilgisayar versiyonu Fifa 99 efsanesini yeniden doğrumak yerine fare doğurmuş ve Fifa 08’in makyajlısı olmuş deniliyor. 
Ama PS3 için efsane devam ediyormuş. EA Playstation’da Konami’ye kaptırdığı üstünlüğünü geri almak için midir yoksa artık PC’yi bir oyun makinesi olarak görmediğinmedir PC’cileri hüzünlü bir sonbahar akşamı bekliyor gene…




PC’cileri Fifa 99’un mutlu hayaliyle başbaşa bırakmış gibi görünüyor yani. Oysa ki PS3’ü olanlar (ki bu güruhun aklı fikri PES’tedir genelde 🙂 bu müthiş tadı yeniden tadabilecekler. Kim bilir yeni nesil gençlerden PS3 ü olanlar bir on yıl sonra Fifa 09 efsanesi geri gelsin diye Fifa 19’u bekleyecekler… Son olarak  Buradan Fifa 99’da emeği geçen herkese (Buna Maltepedeki korsam CD’cim de dahil 🙂 selam eder hepsinin ellerinden öperim. 
Siz okuyucularım da… Esen Kalın… 






Son olarak bir Fifa 09 görüntüsü daha sizlere…


Yeni Sezonda Neler Olacak

İnternet üstünden dizileri indirip izlemek bir çoğumuzun hayatında yer edinmiş durumda. Lost, Heroes, Prison Break, House MD, Supernatural, Smallville, Dexter… Hepimiz bu dizilerden en az birini takip ediyorsanız bu yazı sizi de ilgilendiriyor. Merakla beklediğimiz dizilerin yeni sezonunda bizleri neler bekliyormuş onlara bir göz atalım.

LOST (Sezon 5)

“Şüphesiz ki dünya ikiye ayrıldı, Lost’u izleyenler ve izleyecek olanlar” Jacob 🙂

Herkesin bir şekilde haberdar olduğu bir amerikan dizisi varsa o da Lost’tur. Herkes bir şekilde adını duymuş bir bölümünü izlemiştir. Eskiden sadece Dizimax ya da internet üstünden edindiğimiz bu dizi geçen sene TNT adlı Amerikan patentli kanal sayesinde her izleyicinin evine girmiş durumda. Ve sanırım bu diziler arasında en çok merak uyandıranı da gene Lost. Sırların üstüne binen sırlar ve düzensiz yayın programı bunun başlıca sebebi. Her sezon sonunda 9 ay ara vermeyi adet edinmiş dizi yeni sezona da büyük süprizlerle hazırlanıyor:

Geçen günlerde dizinin yapımcılarından gelen açıklamarla yeni sezonda eskilerden de konuklarımız olacak yeni karakterlerde katılacak.

Öncelikle yaklaşık 11 tane yeni karakter giriyor. Bunlardan ikisini oynayacak kişiler de belli. İkisi de gene tanıdık simalar: Vantage Point’ten tanıdığımız Said Tagmaoui (Ceaser rolüyle) ve gene dizilerden tanıdığmız güzel oyuncu Züleikha Robinson (Ilana rolüyle). Anladığımız kadarıyla pek de iyi karakteler olarak katılmayacaklar diziye. Bunlar dışında bir 9 oyuncu daha girecek diziye.

Gene yeni sezonda ikinci sezondan kalma dostlar bizi ziyaret edecekler. Ana Lucia Cortez (Yani Michelle Rodriguez) bir bölüme konuk oyuncu olarak katılacak. Tahminen de ikinci bölüm. Gene eski dostlardan Mr. EKO’da bu sezon görünecek. Ama tam olarak nasıl görünecek bilemiyoruz. Gene ikinci sezonda ölen Libby’in bir türlü anlatılmayan hikayesi bu sezon karşımıza çıkacak. Hurley’in akıl hastanesinde işi ne göreceğiz. Gene geçen sene

Bir diğer süpriz sarışın rockçımız Charlie’den. Charlie merkezli bir flashback bölümü bizi bekliyormuş. Yani Charlie’yi göreceğiz. Gene geçen sene kaybettiğimiz Rousseau flashbacklerle karşımıza çıkacak. Jin de büyük ihtimalle ölmemiş olacakmış.

Bu arada Ocak’ın birinde gösterilecek ilk bölümün adı da Because You left olacakmış.

Heroes (Sezon 3)

Kahramanlarımızın macerası devam ediyor. Yeni sezonu 22 Eylülde açacak olan dizi internet sitesi üzerinden yeni karakterleri tanıtan webisode’lar yayınladılar. Fakat şöyle bir sorun var ki Amerika dışında izlenemiyor bu videolar. Ama internette bazıları rapide aktarmış bile linkine buradan ulaşabilirsiniz.

Gelelim tüyolara:

Nathan Petrelli görünüşe bakılırsa ölecek. Angela Petrelli bize 5. Level’i tanıtacak, dünyadaki en kötü insanlar için yapılan ev sahipliğinden bahsedecek – tecavüzcüler, kundakçılar, katiller. Galiba burası, bir grup Hain’in (Villain) kaçtığı yer olacak. Matt Parkman ıssız bir çölde yardım için bağırır halde olacak. Yeni bir Hain ‘Speedster’ Hiro’dan bir şey çalacak. Level 5’te hapsedilmiş büyük, kel bir adam bağırır: “Ben sandığınız kişi değilim. Ben Peter Petrelli’yim…”
Bakalım başka neler olacak

Prison Break (Sezon 4)

Kaça kaça nereye gittiklerini bilemediğimiz hapishane kaçkınları bu sezon da gene Skolfildin planlarını uyguluyorlar ve bir şirketin peşine düşüyorlar. Sarah çocuğunu doğurdu ölümden de döndü 🙂 Diziye bir tane de Türk sokmuşlar ki adı da ayrı güzel: Erol Tabak. Micheal Scollfield’in dövmeler de bu sezonla ortadan kalktı. Bana kalırsa dizi kendini bitirmeye devam ediyor. Beş bölüm kadar yeni sezondan yayınlayan dizi sezona en erken girenlerden.

House MD (Sezon 5)

House’da sular durulmuyor. Geçen sezon Amber’ı kaybeden Wilson gitme planlarında, House arkadaşını kaybetmek istemiyor elinden geleni yapıyor ama ilk bölüm itibariyle işler hiç de parlak değil. Yeni Sezon bu hafta başladı…

Supernatural (Sezon 4)

İblislerin kıçlarını tekmeleyen Winchester kardeşlerden Dean Cehennem’den çıkarak başlıyor yeni sezona. Üstelik onu kurtaran da Sam değil. Allah’a inanmayan Dean’i oradan alan Castiello adında bir melek ve bunu Tanrı adına yaptığını söylüyor. Lilith artık Sam’a bulaşmıyor çünkü gücü yetmiyor anladı. Sammy ise Rubby’in yardımıyla gitgide Erler mertebesine eriyor 🙂 Bu arada yeni sezonun ilk bölümü geçtiğimiz günlerde yayınlandı.



Smallville ( Sezon 8 )

Sekiz sezon oldu bu adam hala Süperman olamadı ya neyse. Yeni sezonda yapımcıları değişen dizide iki şey bekleniyor. Yapımcıların anlaşması gereği dizide Clark Kent uçmayacak ve kostüm giymeyecekti ama yapımcılar değiştiğine göre böyle şeyler olabilir artık. Bekleyip göreceğiz… Yeni sezon bölümleri yayınlanmaya da başladı…

Bir de bu sezon başlamış olan Fringe var ki ilk bölümü yazın izlediğimiz dizi ikinci bölümüyle eylül ayında başladı ama beklenileni veremedi. Halbuki J.J. Abrahams yaratıcısı olunca çok şey beklemiştik…

Görüldüğü gibi dizilerimiz oldukça hareketli bir şekilde ya sezonlarına başladılar ya da başlamak üzereler. Bize de izlemek düşer…

Ne Okuyoruz?

MEDYATAVA‘yı hepiniz duymuşsunuzdur. Asıl görevinin ne olduğunu tam olarak kestiremediğim bu siteyi ben programların reyting durumlarına bakmak için bir süredir takip ediyordum. Bu site aynı zamanda gazete tirazjlarını da yayınlıyordu. TV proglarımda neyin önde olacağını anlamak kolay benim için o gün maç varsa ilk sıradadır, yaprak dökümü varsa kesin ilk ikidedir falan filan. Ama bu gazete işinden hiç anlamazmışım. Yani hiç bir zaman düşünmezdim ki en çok satan gazetenin POSTA olacağını. Evet neredeyse reytinglere baktığım bir ay içinde her gün ilk sıra POSTA‘nın ikinci sırada ZAMAN‘ın. ZAMAN‘ı anlarım abonelikle çalışıyorlar vesaire çok satabilir ama POSTA, kimler okuyor bu abidik gubidik şeyi.

Kime sorsam “HAYDAR DÜMEN” diye cevap veriyor. Bu muhtere kişinin köşesi varmış herkes bu yüzden alıyormuş. Peki diyorum o zaman okuyalım bakalım ne yazıyor Güzin Abla‘nın +13 kimi zaman da +18 versiyonu bir köşe bu.
Neyse efendim gene de diyorum hani insanlar eskiye göre bilinçleniyor kesin düzgün gazeteleri de okuyorlardır diye listede ilk on da iki tane spor gazetesi de yerlerini kimseye kaptırmıyor. FANATİK, FOTOMAÇ. Gene ilk sıralarda güzide gazetemiz muhterem bilinçlendirici HÜRRİYET ve bu gazeteyle birlikte yayın dünyamızın Kanal D Atv ve Star TV‘sini oluşturan MİLLİYET ve SABAH da ilk ondan düşmüyor. Bunların yandan çarklısı/yemişi VATAN da bunlarla kapışıyor. 
İyinin kötüsü diyebileceğimiz gruba giren RADİKAL ve muadili gazeteler genelde son 10’da yarış yapıyorlar. 
Yani Ne okuyor muşuz sorusunun cevabı: Bol bol Cinsellik, Magazin, Futbol ve bir miktar da Çarpık Taraflı Siyaset. Ben bunu anladım…
Bir tiraj örneği için buraya tıklayın efendim

Superman, Spiderman, Batman/Kewell,Baros,Lincoln

Biraz da Spor…

 


Dün akşam uefa kupasında hareketli bir geceydi. Beşiktaş ukraynalı rakibini Holosko’nun golüyle devirdi, Kayseri eski bir Fenerbahçeli olan Kezman‘ın golüne cevap verdi ama beraberliği koruyamadı ve Galatasaray gecenin en renkli maçında güçsüz rakibi Bellinzona’yı zar zor 4-3 yenerek avantaj yakaladı.

Maçların hepsini konuşmak isterdik ama bu konu aslında sadece maç değil. Bu Galatasaray’ın bu seneki durumuyla da ilgili. 

Galatasaray bu seneye en flaş transferlerle başlayan takımdı. Kadrosuna Milan Baros (Forvet), Harry Kewell (Orta saha-forvet), Fernando Meira (Defans), Morgan De Santchis (Kaleci) gibi 4 önemli ve dünya çapında transfer yaptı. Geçen seneden kadroda kalan üç tane de yıldızı vardı ki bunları da hatırlayalım: Cassio Lincoln, Tobias Linderoth ve Shabani Nonda. Bir de yükselen yerlileri Arda Turan, Mehmet Topal ve Servet Çetin’le bu 
senenin favorisiydi Galatasaray. Ama gel gelelim lig başladı başlayalı böyle olmadı. Şampiyonlar ligine havlu atıldı, ligde bir galibiyet iki beraberlik alındı. Aslında sorun Galatasaray’ın kalitesinde değil takım olamayışındaydı. Sezon başından beri oyuncular bir türlü birlikte oynayamayınca (Sakatlıklar geç transferler vesaire) işler de karıştı tabii. 

Ve gelelim dün geceye. Dün gece gene takım olamayan Galatasaray bu zaafı yüzünden hata yapıp üç gol yedi. Üstelik rakibi de oldukça güçsüzdü ama elinde o kadar iyi futbolcuları olmanın avantajıyla dört tane de attı ve bir o kadar da kaçırdı. Ve bu dört golle Galatasaray’ın üç oyuncusu ön plana çıktı, üç yıldızı geceye damgasını vurdu:

Harry Kewell, Milan Baros, Cassio Lincoln

Ve işte bu üç yıldızın durumları hakkında konuşulanlara bakınca ve maçı da izleyince aklıma şu üç süper kahraman geldi

Superman, Spiderman, Batman

Diyeceksiniz ne alaka, Diyeyim o zaman dinleyin?

Harry Kewell. Bu sene Galatasaray’a geldi geleli istikrarıyla attığı ve attırdığı golleriyle takımın en iyisi görüntüsü çizen yıldız taraftardan yeni Hagi adını bile kaptı. Gerçekten de geldi geleli üç gol attı bir o kadar attırdı bunun dışında da çok koştu çok çalıştı hep. Yani o bu senenin en başarılısıydı, hatasızıydı. Dün gece de takımı geriye düştüğü anda atılmazı attı. O vuruş da neydi bir kuş mu yok yok bir füze hayır bu Harrt Kewell’dı. Yani Harry Kewell Galatasaray’ın Süperman‘iydi.







Milan Baros. Daha yeni geldi takıma. Seveni de çok, eleştireni de. Kariyeri düşüşte denildi, ırkçı denildi ama taraftar sevdi de bu adamı. Dün ilk kez ilk onbir de çıktı. Doğru işler de yaptı hatalar da. Ama en önemli yanı çok çalıştı hırslıydı durmak bilmedi ve geceyi iki golle kapatırken herkes için sempatik bir adam olduğunu gösterdi. Yanlışıyla doğrusuyla bir yandan istenen bir yandan bilinmeyen Baros GS’nin Örümcek Adamı, Spiderman‘ı oldu çıktı.







Ve Cassio Lincoln. Geldiği vakit taraftın bağrına bastığı brezilyalı geçen sene bir sakatlandı sezonu kapadı. Bu sezonda da bir türlü kendini beğendiremedi. İstekli oynadığı maçlarda da eleştirildi Lincoln bazen gerçekten kötü oynadı. Sonuçta yedek kulübesini de boyladı. Geri dönüşünde ise buruk bir heyecanı vardı Lincoln’ün. Gollere bile sevinirken korkuyordu neredeyse. Kimsenin istemediği adamdı o dün ama müthiş bir maç çıkardı. Adrese teslim pasları, asisti, bir on numaraya göre oldukça istekli koşuşu ve presiyle gecenin kahramanı olmaya adaydı son dakika da golünü de atıp maçı 4-3’e getirip bence gecenin üç kahramanından biri olarak öne çıktı. İşte bu istenmeyen kahraman bir yandan da savaştı bir yandan uğraştı ve kimse onu istemezken maçın sonunda spiker onun golüne bile laf ederken doğru olanı yaptı. Yani yalnız savaşçı Lincoln tam bir kara şövalye gibiydi dün gece Batman‘di. 



Teşbihte hata olmaz ya gene de sürçilisan eylediysek affola. Galatasaray’a  da kısa süre içinde takım olmasını dilemek kaldı bir tek. Geçen sezon eksik kadrosuyla sırf takım olduğu için şampiyon olan GS bu sene tam kadroyla takım olursa neden daha iyi şeyler yapmasın. 

Altın Portakal’a Aday Filmler Belli oldu:

Cannes’da en iyi yönetmen ödülünü Alan Nuri Bilge Ceylan Altın Portakal’ında en önemli Adayı konumunda.



Bu yıl 45.si Düzenlecek Olan Altın Portakal Film Festivalinin Uzun Metraj Film Adayları belli oldu. Toplam 16 film bu sene Altın Portakal İçin Yarışacak.

İşte Filmler:

Üç Maymun – Nuri Bilge Ceylan: Bana Kalırsa En iyi filmi ya da En iyi yönetmen ödülünü gene Nuri Bilge  götürecek.
Hayat Var – Reha Erdem: Zeki Demirkubuz’un yokluğunda Reha Erdem’e de Nuri Bilge’den kalan ödüllerden birinin düşme şansı yüksek.
Süt – Semih Kaplanoğlu: Venedik’te aradığını bulamadı Semih Kaplanoğlu “Süt”le ama Altın Portakal’ın son sahibi Yumurta filminin rüzgarını arkasına almış durumda.
Pandora’nın Kutusu – Yeşim Ustaoğlu: Kişisel olarak pek de ilgimi çekmeyen bir yönetmendir Yeşim Ustaoğlu ama seveni çok… Bilemiyorum.
Nokta – Derviş Zaim: Derviş Zaim Cenneti Beklerken ile istediğini bulamamıştı umarım Nokta’sı onu eski günlerine taşır.
Ulak – Çağan Irmak: Popüler Sinema’nın sanatla iç içe geçtiği yapıtlar yapan Çağan Irmak bana göre bu yarışmada pek de şanslı değil ama umarım bir ödül de olsa verirler; zira Mustafa Hakkında Her şey ile üzmüştüler Çağan Irmak’ı. (Üzen jürilerden biri de Nuri Bilge’ydi 🙂
Vicdan – Erden Kıral – Erden Kıral’ın filmini şahsen merakla bekliyorum. Kadrosunda da Nurgül Yeşilçay ile Murat Han var.
Gitmek – Hüseyin Karabey: Gerçek bir hikayeden esinlenilmiş bir film. Konusu enterasan. Kuzey Irak’a aşk için bir yolculuk.
Gökten Üç Elma Düştü – Raşit Çelikezer: Ben mi yanlış biliyorum ama bu adam Birol Güven Sit-comlarının yönetmeniydi. Filmi nasıldır bir fikrim yok.
Kambur – Şahin Gök: Anladığım kadarıyla kötü bir 12 eylül filmi iması uyandırdı bende. Kadır İnanır oynuyor.
Diber’in Sekiz Gün’ü – Cemal Şan: Geçen sene de portakal için yarıştı yönetmen bu sene de yarışması iyi.
İki Çizgi – Selim Evci: Yönetmen’in ilk uzun metraj filmi.
Gölge ve Aydın – Mehmet Güreli: Pek bilgim yok bu filmle ilgili açıkçası.
Bunu Gerçekten Yapmalı Mıyım? – İsmail Necmi: Yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi. Yönetmen zaten fotoğrafçı imiş.
Başka Semtin Çocukları – Aydın Bulut: Dizi yönetmenliğinden film yönetmenliğine geçti. Bülent İnal, İsmail Hacıoğlu ve yönetmenin sevgilisi Eyşan Özhim var filmde.
Pazar – Ben Hopkins: Bu niye türk filmi bunu hiç mi hiç anlamadım sayın okuyucu anlayan varsa bana da bildirsin. Kadrosunda Genco Erkal filan görünüyor ama sırf türk oyuncuları var diye türk olmaz sanırım…

Göründüğü gibi önemli yönetmenler, iddialı filmler ve popüler yapımlar bir arada yarışacaklar. Benim açımdan ödül alacak filmlerin en azından bir kaçı belli ama bakalım süpriz olacak mı. Son olarak Juri’yi de bildirelim:

Tuncel Kurtiz’in başkanlığında, Ali Akdeniz, Serdar Akar, Ayda Aksel, Fadik Sevin Atasoy, Ömer Faruk Sorak, Sevin Okyay, Çetin Tunca ve Güven Kıraç bu seneki jürimiz efendim. Juriye bakarak da sonuçlarda süprizler olacağı iması da uyanmadı değil.

Çağan Irmak uzun süredir bekledi bu yarışmayı. Sonucu ne olacak bilinmez.

"Everybody lies" Gregory House

Yaz ayları benim için kendi işlerimi yapma mevsimidir. bu kendi işlerim arasına oldukça fazla film izleme oldukça fazla metin okuması da dahildir. Ama bu yaz film izleme vakitlerimin bir kısmını hoyratça bir diziye verdim ve gram üzülmedim. Çünkü iki gün önce beşinci sezonuyla merhaba diyen 
bu dizi yani HOUSE MD’yi gerçek anlamda geç tanımıştım.




“After the surgery he was an egomaniacal, narcissistic pain in the ass — same as before” Lisa CUDDY

Bir adam düşünün: narsist, obsesif, ilaç bağımlısı ve yalnız. Tek bacağı sakat olduğundan bastonla geziyor. Çok fazla arkadaşı yok. Mesleği doktorluk ama sadece ilginç bulduğu vakaları alıyor. Hastalarla konuşmak onun için gereksiz: Yalan söylerler. “Herkes Yalan Söyler”

İşte House MD dizisine adını veren Gregory House karakteri böyle biri. İngiliz Aktör Hugh Laurie’nin canlandırdığı ve canlandırmaktan öte gerçek anlamda yaşayan biri haline getirdiği House’un hikayesini anlatıyor bu dizi.

Postmodern Sherlock Holmes

Sherlock Holmes’u tanımayan yoktur. Dünyanın en tanınan ve en zeki dedektifidir. İşte bu dizinin
 yaratıcısı David Shore, Gregory House’u yaratırken Sherlock Holmes’t
an etkilendiğini söylüyor. Sherlock Holmes gerçek olayların dedektifliğini yaparken House tıp olaylarını inceliyor. Çözülemeyen hastalıkları hastalarının gizlice evine girip yaptırdığı araştırmalarla ve en çok da zekasıyla bir sonuca ulaştırıyor. Holmes’un bir yardımcı vardır Dr. Watson. House’un da yok sanmayın Dr. Wilson onun Cuddy’i saymazsak tek dostu. Çünkü Cuddy dostu olmanın yanında onun işvereni.



House’un bir diğer farkı vakaları yalnız çözmek yerine
bir ekibe ihtiyaç duyuyor olması. Beyin fırtınası yöntemiyle olayları çözen house kimseyi bulamadı mı karşına bir çocuğu ya da bir hademeyi alıp hastalığı çözmeye çalışıyor ve bu ona yetiyor. yeter ki birileri saçma da olsa bir şeyler söylesin. İşte bu yüzden House bir ekibe sahip. Formen, Chase ve Cameron adlı üç genç doktor House adına evlere giriyor, hastaların testlerini yapıyor ve bazı zamanlar house’u yapacağı çılgınlaklara karşı durduruyorlar.
Dizinin kısa özeti bu ve şu an beşinci sezonuna girmiş olan dizi burada anlattığımdan bir miktar değişmiş bir şekilde de olsa spoiler’a daha fazla girmeme adına anlatmaya gerek yok. Ama edinebilen herkes bir şekilde edinmeli ve nasıl karakter yaratıl
ır, nasıl senaryo yazılır (Aslında izledikleri mantık tipik hollywood mantığı üç ayaklı senaryo. Önce sorun, sonra çözüm derken bi’ son dakika engeli) nasıl oyunculuk yapılır nasıl dizi çekilir’i görmek için izlenmeli. Zira bu dizinin bir diğer güzel yanı da sorunlar içinde boğulup düğüm düğüm üstüne atmaması yani lost gibi sürekli bir sonraki bölümünü aç gözle beklemeye gerek duyulmaması. genel olarak her bölüm kendi içinde bir çember kurguya sahip ve bunun dışında da bir kurgu ilerliyor ama bu insanı meraktan meraka sürüklemiyor.

Yaz aylarımı harcayıp Gregory House’un vicodin bağımlılığı gibi bu diziye bağımlı olayazdığım ama olmadığım gerçeği ortada. aslında bağlandım bile. Gördünüz mü:

 “Herkes Yalan Söyler”